Beyler, bu mektupta yazılanlarda ve bundan önce gelen yazılarla bundan sonra sürecek olan düşüncelerde egemen olan mantık, yorumlama ve görüş sağlamlığı hakkında söz söylemeyeceğim. Yalnız, bu mektuba 28 Kasım 1919 tarihinde verdiğimiz ayrıntılı yanıtın bir tek cümlesini olduğu gibi aktarmakla yetineceğim. O cümle şudur : "Sultanlık Hükümeti'nin köklü bir girişim için dayandığı gücün ciddiliğine güvenemediğini gösteren maddeleri gerçekçi bulmuyoruz."
Beyler, Dahiliye Nazırı Damat Ferit Paşa, durup düşünmeden sürekli olarak ulusal birliği bozacak, ulusu her gün birbiri ardınca yayılmakta olan saldırılar karşısında sessiz ve hareketsiz tutacak önlemler almaktan geri kalmıyordu. Öbür Nazırlıkları da aynı ilke doğrultusunda hareket etmeye teşvik ettiği görülüyordu. Sözgelimi, Eskişehir'de Hamdi Efendi adında bir Kadı vardı. Kuvayı Milliye'nin aleyhinde olduğu için orada duramamış, bir daha dönmemek üzere İstanbul'a gitmiş ve bu Kadı Efendi yeni kabinece yine Eskişehir'e gönderilmiş. Durum açıklanarak adı geçen kadının değiştirilmesi gereği, Mutasarrıfça Adliye Nazırlığı'na yazılmış, yanıt verilmemiş. Mutasarrıf ve Eskişehir Bölge Komutanı, bu durumu Temsil Heyeti'ne bildirmekle birlikte, "Nazırlık bu yazıyı dikkate almayacak olursa bu Kadı'nın kovulması zorunludur. Zâtıdevletlerinin görüş ve buyrukları istirham olunur." deniliyordu. Biz de görüşümüzü bekleyenlere şu karşılığı vermek zorunda kaldık : "Ulusal davaya bağlı olacağına söz veren ve bu ilke çerçevesinde ulusal örgütün her türlü yardımını sağlamış olan Sultanlık Hükümeti'ne, adı geçen kadının değiştirilmesi kabul ettirilemezse sonunda kovulmasının bir zorunluluk durumuna geleceği bellidir. Kuşkusuz bu durumda bulunan İstanbul memurları az değildi.
Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın, buna benzer birtakım işlerden söz eden ve kabinenin görüşünü bildiren 24 Kasım 1919 tarihli bir şifresinin ilk cümlesi şuydu : "Devletin iç işleri ve siyasal politikası kesinlikle ortaklık kabul etmez."
Bu telgrafa 27 Kasım 1919 tarihinde verdiğimiz ayrıntılı yanıtta biz de şöyle dedik : "Devletin iç işleri ve siyasal politikasının kesinlikle ortaklık kabul etmediği bir gerçek olmakla birlikte benzeri görülmemiş olan bugünkü durum karşısında, yurt ve ulusun geleceğini güvence altına alacak olan ulusal örgütü, bilerek ya da bilmeyerek zayıflatacak ve ulusal birliği bozacak hiçbir davranışa ulusun razı olamayacağı da pek meşru ve doğaldır." Bu telgrafın son cümlesi şöyleydi : "Heyetimiz, imzasını taşıyan taahhütlerine tümüyle bağlıdır. Şu kadar ki taahhütler karşılıklı olmak gerekir. Oysa, hükümet, Salih Paşa'nın imzasını taşıyan taahhütlerin ve notların daha hiçbirini yerine getirmemiş ve varsa engelleyici nedenler bile bildirilmemiştir.
Beyler, şimdi vereceğim kısa bilgiler ve bu bilgileri doğrulamak üzere göstereceğim belgeler, Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin bizi suçlamakta ne kadar haksız ve hükümet işlerinde, en hafif anlamıyla ne kadar kayıtsız olduğunu yüksek heyetinizin gözleri önüne serecektir sanırım.
Beyler, İstanbul'daki gizli dernekler ve bu derneklere öncülük eden ve Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın mektubunda da itiraf edildiği üzere, sırtlarını yabancılara dayamış olan birtakım kişiler, bol para ve Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin gösterdiği alabildiğine hoş görme ve uyuşukluk sayesinde, ülkeyi baştan başa ateşe vermek için olanca güç ve çabalarıyla çalışıyorlardı. Bu konudaki bilgiler ve elde edilen belgelerde, hükümetin vukuf ve bilgileri dışında bırakılmış değildi. İstanbul'daki örgütümüz ve aldığımız önlemler sayesinde elde edilmiş bir kısım belgeler, olduğu gibi Cemal Paşa'nın ve Sadrazam Paşa'nın ellerine teslim edilmişti. Bu belgeler, o tarihte yabancı temsilcilere de verilmiş ve bu yolla İtilaf Devletleri hükümetlerinin çoğunca öğrenilmiş ve o tarihlerde özetleri bütün komutanlara ve öteki ilgililere duyurulmuş olduğuna göre, artık olayın tarihe karışmış olduğu bugünde, yüce heyetinizce ve ulusça bilinmesinde bir sakınca görmüyorum.