Bu ne demektir, Beyler? Hükümet, işgali suç saymayan bir politika mı güdüyordu? Yoksa "Kahrolsun işgal!" dedikçe, ülkeyi daha çok işgale mi yol açılacaktı? İşgal ve saldırı karşısında, ulusun sessizlik ve sakinlik içinde kalması, işgalden tepkilenmiş görünmemesi mi akla ve politikaya uygundu? Böyle sakat ve hayvanca bir düşünce, çöküş ve yok oluş uçurumuna kadar tekmelenmiş bir devleti kurtarabilecek siyasete temel olabilir miydi?
İşte bu ilgiyle, 12 Ekim 1919 tarihinde, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazdığım bir telgrafta : "Yurdun bir kısmının boşaltıldığını gören ulusun, bu biçimde, üstelik daha da belirgin bir biçimde, duygularını açığa vurmuş olmasını pek uygun ve yerinde gördüğümüzü ve ulusun gerçek duygularına dayanarak hükümetin bu haksız işgalleri siyasal bir dille ve resmen reddetmesini, bu güne dek Ateşkes Antlaşması'na aykırı olarak yapılmış müdahaleleri kınayarak yapılanların düzeltilmesini isteyeceğini beklemekteyiz." dedikten sonra, "Bu vesileyle, hükümetin gütmekte olduğu politikada Temsil Heyeti'nce henüz bilinmeyen noktalar varsa, aydınlatılmasını" rica ettim. Temsilcimiz ve Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın yanıtı pek ilgi çekicidir. 18 Ekim 1919 tarihli olan bu yanıtta şu cümlelerin taşıdığı anlam dikkate değer : "Ulusal dava çerçevesi içinde işleri yürütme sorumluluğunu yüklenmiş olan İstanbul Hükümeti, tutumunda ve işlerinde siyasal mecburiyetleri kollamak, yabancılara karşı daha konukseverce ve yumuşakça hareket etmek zorundadır."