Beyler, olaylara ilişkin derinlemesine bilgiye sahip olan hükümet üyelerinin, düşmanlarının sırf aldatmak ve bozgunculuk amacıyla ortaya attıkları iftira ve söylentilere gerçek gözüyle bakıp yine onların tavsiyelerini çare ve önlem olarak uygulamaya kalkışacaklarına olasılık verilebilir mi? Bu sorulara yanıt vermek için, yüce topluluğunuzun zihinlerini yormaktan çekinerek sözü, Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin düşüncesine çevirmen olan Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bırakmayı yeğlerim.
Beyler, itiraf ederim ki ben, Cemal Paşa'nın bu konuda verdiği şifreli telgrafın anlamını kavramakta güçlük çektim ve şaşkınlığa düştüm. Kendilerinden telgraflarının tekrarını istedim. Nazır Paşa, 9 Aralık 1919 günü arka arkaya, olduğu gibi bilginize sunacağım şu telgrafları çektiler :
9.12.1919,
Sivas'ta 3'üncü Kolordu Komutanlığı'na,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne,
Tekrarı istenen telgraf aşağıda sunulmuştur :
Hükümetin Barış Konferansı'na davet edilme konusunda isteklerde bulunduğu bilinmektedir. Barış Antlaşması'ndan iyi sonuç alınabilmesi, ancak gidecek delegelerimizin hem ulusumuzun güvenini kazanmış kimseler olması hem de ülke içinde yetkeye sahip bir hükümeti temsil edebilmesine bağlıdır. Yabancı temsilcilerce ülke içinde güvenlik ve huzurun kurulması ve yerleşmesi ısrarla tavsiye olunuyor. Anadolu'da bir katliama uğrayacakları kaygısıyla korku ve dehşet içinde olan Hıristiyan halkın, bölük bölük işgal altında bulunan yerlere sığınmakta oldukları etkili ve dikkati çeken bir dille söyleniyor. Gerçi işgal altındaki yerlere ve özellikle Adana bölgesine gidenler, o bölgedeki Ermeni nüfusunu artırmak amacıyla gitmekte iseler de Anadolu'da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğu ileri sürülerek, hükümetçe yapılan ret ve yalanlamanın etkisini azaltıyor. Çünkü Temsil Heyeti'nce verilen güvenceye karşın illerde bazı kimselerin kendilerine hoş görünmeyen görevlileri kendiliklerinden azletmek, değiştirmek, hükümet işlerini sekteye uğratmak, zorla yardım ve vergi toplamak gibi hareket ve müdahalelerinin tümüyle önü alınamadığından, daha yabancı çevrelerde de kaygı sürmektedir. Devletimizin, kara ve denizdeki bugünkü durumunda, geleceğimize ilişkin kararlar alacak olan devletlere karşı, tehdit edici bir tutuma girmesi her halde zararlıdır. Bundan başka, temsilcilere, Temsil Heyeti adına telgraflar çekilmesinin ülkede iki hükümetin varlığını gösterdiği, Fransa temsilcisince açıkça söylenmiştir. Üstelik bunlardan herhangi birine karşı aşağılayıcı sözler sarf edilmesi, yaratılıştan sahip olduğumuz ahlak temizliği, sağduyu ve uzak görüşlülükle bağdaştırılamaz. Tehlike ve felaket anlarında ağırbaşlılık ve sakinliği korumanın ulusal niteliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli umunç ve tasarımlara, yurdun yüksek çıkarları feda olunmamalıdır. Haklarımızı, bugünkü durumumuzda ancak siyaset, uyanıklık ve zamanın gereklerine göre akıllıca hareket etmekle savunabiliriz. Bu düşünceler size karşı bilineni yinelemek oluyorsa da arkadaşlara ve şubelere de yurtseverce tavsiyelerde bulunmak mutlak bir gerekliliktir. Toplanması yaklaşmış olan Mebuslar Meclisi'mizin, aziz yurdumuzun kurtuluş ve esenliği için alınacak isabetli önlemleri bularak bu yüce hedefin gerçekleşmesine bütün gücüyle çalışacağı beklenmektedir. Kabinenin düşüncesini arz ederim.
Harbiye Nazırı Cemal
Beyler, dinlediğiniz bu telgrafta yazılanların açıklamasını yaparak yüce topluluğunuzu yormayı gereksiz sayarım. Yalnız, izin buyurursanız, buna verdiğim yanıtı olduğu gibi sunmakla yetineceğim.
Şifre, Sivas, 11.12.1919
Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri'ne,
Kabinenin düşüncesi olmak üzere gönderilen 9 Aralık 1919 tarihli telgraf heyetimizce incelendi. Yaptığımız bunca açıklamalara ve sunduğumuz bilgilere karşın bu telgraf metni de daha önce bildirilen görüşlerin tekrarı niteliğinde görülmüştür. Temsil Heyeti'mizin amacının hükümet yetkesinin sarsılmasına meydan vermemek, ulusun hükümete karşı güvenini artırmak olduğu defalarca belirtilmiştir. Ne yazık ki bizde, sunulan hususlar üzerinde gerektiği ölçüde durulmadığı inancı doğmaktadır.
1- Anadolu'da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğu doğru değildir. Belki,düşmüş olan Damat Ferit Paşa Kabinesi zamanında yaratılmış olan bu düşünce anarşisi ve güvensizlik, sonradan ulusal birlik sayesinde ortadan kalkmıştır.
2- Kişiler tarafından durup dururken memurları görevden alma ve yer değiştirme yapılmış değildir. Yalnız, Dahiliye Nazırlığı, Ulusal Mücadele aleyhinde oldukları için, düşmüş olan kabine zamanında, ulusça kovulan ve her yanca adları bilinen memurları yeniden atamada gösterdiği direnmeyle pek anlamlı bir yol tutturuyor. Dahiliye Nazırlığı'nın ulusal davaya tümüyle aykırı olan ve kamuoyunda, eski Nazır Adil Bey zihniyetinin daha süregeldiği duygusunu yaratan işleri, elbette pek haklı ve meşru olarak halkça iyi karşılanmamaktadır. Aynı Müsteşarın, aynı İçişleri Genel Müdürü'nün ve aynı Özlük İşleri Müdürü'nün görevlerinde devam etmeleri, gerçekten hem yüksek hükümetinizi hem de ulusa karşı taahhüt altında bulunan Temsil Heyeti'mizi pek zor bir duruma sokmaktadır. ...tarihli telgrafla arz ettiğimiz Dersim Mutasarrıfı konusu dikkate değer. Artık bu konuda Temsil Heyeti'nce yapılacak bir şey kalmamıştır. Bundan sonra da Dahiliye Nazırlığı'nın bu gibi işlemleri yüzünden ortaya çıkacak durumların düzeltilmesi için, Nazırlık'ça iyi karşılanmadığı ve güven duyulmadığı için istirhamlarda da bulunulmayacaktır.
Son olarak şunu arz edelim ki yüksek hükümetleri, ulusun güven ve desteğini hakkıyla kazanmak, bu yurt ve ulusa yararlı olmak istiyorsa -ki buna heyetimizin hiç kuşkusu yoktur- kendine, ulusun ruhuna ve durumun naziklik derecesine göre bir gidiş yolu seçmeli ve asıl derdi kendi içinde tedavi etmelidir. Yoksa iktidar makamına gelindiğinden beri, tutulan yol bakımından, Temsil Heyeti'ni hedef alarak ve sürekli olarak aynı nitelikte yazılar yazarak hedefe ulaşılamaz.
3- Düşmüş olan hükümetin, ulusa düşman, düşmanlara dost olarak izlemiş oldukları haince politikanın mirası olan Aydın cephesinde, para toplama işinde belki bazı uygunsuzluklar olmuş olabilir. Şu kadar ki Sivas Genel Kurultayı'yla oluşan ulusal birlik ve Harbiye Nazırlığı'nın yurtseverce yardım ve himmetleri sayesinde, bu gibi durumların önü alınmış demektir.
4- Ulus, Ateşkes Antlaşması'nda bulunduğu düşman devletlerinden hiçbirine karşı tehdit edici bir durum almış değildir. Yalnız kutsal ve meşru haklarına karşı yapılan müdahaleleri, kesin bir gerek görülürse silahla bile önlemeye kararlıdır.
5- Temsil Heyeti'nin, barış konferansına katılacak delegelere telgraf çekmesi konusuna gelince, bu ancak yüksek hükümetlerinin onayından da geçmiş kınamalardan ibarettir, Kaldı ki ulusal birliğin temsilcisi olmak sıfatıyla, Temsil Heyeti'nin ulus adına bu gibi başvurularda bulunması meşru bir hakkıdır. Hükümet de aynı duyarlığı gösterir ve böyle fırsatlarda, ulusla aynı düşüncede olduğunu açıkça ortaya koymaktan çekinmezse politikaya zarar vermek şöyle dursun, tersine çok büyük yararlar sağlanacağı bellidir. Oysa yüksek hükümetlerinin Adana'nın işgali gibi apaçık bir haksızlığı bile, kınamadığını Fransızlar söylüyor. Bu bakımdan, Fransız temsilcisinin açıkça konuşmasının hikmetini bu noktada aramalıdır. Özet olarak, şunu arz edelim ki Temsil Heyeti ne umutsuzluk ve bezginliğe ne de kutsal görevlerinde ulus ve yurdun esenliği için yapılması gerekenleri kavrayamayacak bir bilinçsizliğe düşmüştür. Ulusun esenliği adına aldığı önlemler ve giriştiği bütün işlerde ağırbaşlı ve onurlu davranışı uyuşukluğa ve alçalmaya tercihi bir ilke olarak benimsemiştir. Politika, uyanıklığın ve zamanın gereklerine göre hareketin ancak bu yolla olduğuna inanmıştır. Bu bakımdan acı gerçekler karşısında dikkatli ve uyanık olan ulusal ruhtan aldığı bu ilkelerin tersini ulusa tavsiye edemez ve yakında toplanmasını zorunlu bulduğu Mebuslar Meclisi'nin de aynı ruh ve duyguyla donanmış olacağı umudunu kuvvetle besler.
6- Temsil Heyeti'mizin görüşü, yukarıda arz edildi. Temsilcimiz olmak dolayısıyla, bu durumlarda, zâtıdevletleri'nin kabineyi aydınlatmanız ve asılsız noktaları kendilerine açıklamanız gerektiğini, ülkenin esenliği adına derin saygılarımızla arz ederiz.
Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal