CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Barış Antlaşmasına Dek İstanbul'a Ayak Basmamamız ve Milletvekili Olmamamız Önerisi

İstanbul örgütümüzden, 13 Ekim I919 tarihinde açıklanma istenmek üzere çekilen telgrafımıza verdikleri 20 Ekim 19l9 tarihli yanıtta, "milletvekillerinin İstanbul'da toplanmasında bir sakınca ve tehlike bulunmadığı, İtilaf Devletleri'nin herhangi bir davranışının uygarlık dünyasına karşı kötü etki yapacağının olasılık dahilinde görüldüğü" sözlerine yalnız "Yasama gücü, şimdiki yetkisinin genişletilmesine girişirse Zâtışâhâne'nin Meclis'i kapatmaya kalkışması ve muhaliflerin tehlikeli durum almaları, İtilaf Devletleri'nin de bundan yararlanarak zâtıdevletleri gibi size saldırma cesaretini göstermeleri olasıdır." sözleri ekleniyordu. Bu telgrafın sonunda da bizim barış antlaşması yapılıncaya dek, İstanbul'a ayak basmamaklığımız ve milletvekili olmamaklığımız tavsiye olunuyordu.

İstanbul'daki örgüt merkezimizden Kara Vasıf Bey'in gizli, Şevket Bey'in açık imzasıyla aldığımız 30 Ekim 1919 tarihli şifrede, örgütümüzde bulunanların görüşleri, daha birçok kimsenin görüşleriyle destekleniyordu. Bu şifrenin birinci maddesi şöyle başlıyordu : Ahmet İzzet Paşa, Sadrazam, Harbiye Nazırı, Genelkurmay Başkanı, Nafıa Nazırı ve programlara gerçekten bağlı olan ve hizmet eden, bağlılığıyla birlikte önemli bir gücü de bulunan göz doktoru Esat Paşa ile ayrıca Rauf Ahmet Bey ve öbür kişilerle gerek kendi istekleri üzerinde gerek ilişkimiz dolayısıyla görüştüm. Bütün düşüncelerin birleştiği noktalar aşağıdadır :

Bundan sonra bütün düşüncelerin birleştiği noktalar özetleniyordu :


1- Mebuslar Meclisi'nin İstanbul'da toplanması zorunludur. Yalnız biz İstanbul'a gitmemeliyiz. Sadrazam Paşa, Meclis'in İstanbul'da vicdan huzuru içinde kararlar alabileceğini yabancılardan söz alarak vaat etti. Ancak yalnız bizim için güvence sağlamak olanaklı olamayacağından "Milletvekili olurlarsa izinli olarak ya da milletvekili olmadan daha yüksekte ve ulusun sevgilisi olarak kalmaları uygun olur." deniliyordu.

Birinci maddenin (b) bendinde : Zaten hükümet, yapılacak anlaşmada oransal temsili, azınlıkların hakları bakımından kabul etmeye mecburdur. Şu halde Ulusal Meclis'in, azınlıkların da yeniden seçime katılmaları için dağılıp yeniden seçileceği bazı çevrelerce kesin olarak umulmaktadır." biçiminde yeni bir bilgi veriliyordu.

Birinci maddenin (c) bendinde de : "Hükümet gerçekte iyi niyetlidir. Ancak isteksizlik içindedir." güvencesi okunuyordu.

İkinci maddede de : "Elden geldiğince sosyalist, birkaç temiz Hürriyet ve İtilafçı v.b. çıkarmak gibi bizim anlayamayacağımız çapraşık ve karışık bir anlayışın belirtisine rastlıyorduk." deniliyor; ondan sonra : 3' üncü maddeyi : " Hükümeti güç durumlara düşürmemek. " 4'üncü maddeyi de : "Bize zararı dokunacakları, her biçimde inandırarak elde etmek istiyorum. Herkes de bana bunu tavsiye ediyor. Örnek olarak, Refi Cevat, sosyalistler gibi" görüşleri içine alıyordu.

1 ve 4 Ekim 1919 tarihlerinde, İstanbul'daki örgütümüze uzun düşünce ve yorumların yer aldığı yanıtlar verdik. Bu yanıtlarımızda, özet olarak : "Milletvekillerinin İstanbul'da toplanması her bakımdan tehlikeli ve sakıncalıdır." dedik ve açıklamasını yaptık. Cemal Paşa aracılığıyla hükümete bildirdiğimiz görüşleri özetledik. "Bizim için var olan tehlikenin bütün milletvekilleri için söz konusu olduğunu" kanıtlamaya çalıştık. "Bizim seyirci durumunda kalmamız mutlaka istek buyuruluyorsa, gerekçeleriyle birlikte" bildirilmesini istedik.

Yalnız, Kara Vasıf Bey'e çekilen telgrafta : "Ahmet İzzet Paşa Hazretleri, aslında Ulusal Mücadele'nin İstanbul'da katliama yol açabileceği sanısındaydı. Sözlerinin ciddiye alınması öncelikle bu kanılarının değişip değişmediğini bilmekle olanaklıdır. Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri'ne gelince : Onun da kararsız olduğunu bilmez değilsiniz. Abuk Paşa da aynı zihniyet ve ruh durumu içindedir. Göz doktoru Esat Paşa hakkında kesin bir düşüncem yoktur. Yalnız, bazıları bu kişiyi son derece dar görüşlü, pek fazla şan ve ün düşkünü olarak gösteriyorlar. Sözün kısası, irade ve düşüncelerinde kararlılık ve isabet olmayan ve İstanbul'da düşman baskısı altında düşünen resmi ve özel kişilerin tavsiyeleri incelenmeye değer" dedikten ve söz konusu olan toplantı yeri hakkında, yeniden, gelebilecek tehlike ve sakıncaları saydıktan sonra nasıl tuhaf karşılanacak olan nokta, bizi, yani adları bilinen iki üç kişiyi korumakta güçsüzlüğe düşen hükümetin, öteki milletvekillerini nasıl koruyacağı konusudur. Bizde yavaş yavaş yer etmeye başlayan görüş ve kanı ne yazık ki yabancılar değil tersine belki onlardan çok, şimdiki hükümet üyeleriyle öbür kişilerden bazılarının bizi tehlikeli saymakta olmalarıdır." dedik. Bundan sonra yer alan bentlerden birinde : "Oransal temsili kabul etme zorunluğu karşısında Meclis'in dağıtılmasını şimdiden düşünen bir çevrede, Mebuslar Meclisi'nin toplanmaması gereği doğal görülmelidir." kanısını belirttik. Bir bentte de : "Hükümetin istekli olmadığı sözünden bir şey anlayamadığımıza işaret ederek, amacı bizi zor zamanlarda yalnız bırakmak mıdır?" sorusundan sonra, onların bir düşüncelerine karşılık olarak da "Muhaliflerin iktidara geçmesinden korkmak yarar sağlamaz. Bundan dolayı politika ve tutum değiştirilemez." dedik.

Beyler, bu yazışmalardan ve bu yazışmalarda ileri sürülen düşüncelerden kolaylıkla anlaşılmaktaydı ki bizim İstanbul'daki örgütümüzün ileri gelenleri, hükümet adamlarının, şunun bunun görüşlerine tutsak olmuşlar ve artık onlara sözcülük etmekten öteye bir görev yapmıyorlardı.

İşte, başka bir şifre telgraf ki, 6 Kasım 1919 tarihinde yazılıyor, ancak şifrenin metninde Kara Vasıf Bey'in görüş ve üslubu egemen oluyor ve Harbiye Nazırı Cemal Paşa imzasıyla geliyordu. Bu şifrede yine toplanma yerinden söz edilerek, özellikle : "Önce siyasal sakıncalar var, sonra yönetimsel sakıncalar var, daha sonra toplanma olanağı yoktur. Zorunluluk duyguya egemen olmalıdır. Uygun karşılığınızı acele olarak kabineye bildiriniz." sözleriyle baskı yapılıyor ve "Japon Rıza Bey'le birlikte pek yakında iyi haberlerle sizin yanınızda olacağım." muştusu veriliyordu. "Barış ve esenliği iyice kazandık demektir. Ulusal Türk de bizim. Ulusal Özgürlüğü yıkıyoruz. Ulusal Kurultay yola gelecek." cümleleriyle de iyi haberlerin nelere, ne gibi boş şeylere ait olduğunu belirtmekte acele ediliyordu.

Kara Vasıf Bey'e 7 Kasım 1919'da hemen Sivas'a gelmesini yazdım. Kara Vasıf Bey'in yine aynı konuyla ilgili olarak gönderdiği, 19 Kasım 1919 tarihli şifresinde uzun düşüncelere dayandırdığı muhakeme ve mantığını şu cümlede özetliyordu : "Kuvayı Milliye'yle aynı görüşte olan Meclis, Padişah'a karşı düşmanlık ilan ederse, Anadolu kimin arkasından gider?!... Kuvayı Milliye'ye mi bağlı olsun?!... Meclisi Anadolu'da toplamak düşüncesinden caymak, bir yurt borcudur..."