Gerçekten, bazı seçim bölgelerinde bağımsız milletvekili olma teşebbüsünde bulunanlar başarı sağlayamadılar. Bu arada, o zaman daha Birinci Ordumuzun Komutanı bulunan Nurettin Paşa da milletvekili olmak teşebbüsünde bulunmuştu. Mümkün olmadı. Nurettin Paşa, bu isteğini daha sonra bir ara seçimde Bursa'da gerçekleştirdi.
Paşa'nın kendi başına ve bağımsız olarak milletvekili seçilebilmek için, her zaman olduğu gibi, kendi usulünce ve gerektiği şekilde propaganda yaptırmaktan geri kalmadığı da anlaşılmıştı. Bu yoldaki teşebbüslerden ve yapılan yayınlardan herkesin dikkatini çekmiş olanı özellikle hal tercümesidir.
Nurettin Paşa, yeni seçim yılı olan 1923'te, Abit Süreyya Bey adında bir şahsa (A.S.) baş harflerini taşıyan bir hal tercümesi yayınlattı.
Abit Süreyya Bey, Abdülhamid'in başkatiplerinden rahmetli Süreyya Paşa'nın oğludur. Meşrutiyetten önce, Nurettin Paşa gibi ve onunla birlikte fahri hünkar yaveri idi. Birinci Dünya Savaşı'nda İzmir'de ve İstiklal Savaşı'nın sonunda, Nurettin Paşa karargahının bulunduğu İzmit'te ordu müteahhitliği yaptı.
Nurettin Paşa'nın hal tercümesinin yer aldığı broşürü hazırlayan Abit Süreyya Bey değildir. Broşür kendisine yazılı olarak verilmiştir. Ondan, adının baş harflerini koyması ve ortağı bulunduğu Matbaa-i Osmaniye'de bastırması Nurettin Paşa tarafından rica edilmiştir.
Bu broşürün kapağında şu yazılar okunur:
“İzmir Fatihi, Afyonkarahisar ve Dumlupınar Savaşlarının galibi Gazi Nurettin Paşa Hazretleri'nin hal tercümesi.”
Efendiler, on dokuz sayfadan ibaret olan bu hal tercümesi broşürünün ne kadar insan tarafından okunduğunu bilmiyorum. Ben, bu hal tercümesinin memleketin bütün aydınları tarafından okunmasını çok yararlı ve eğitici buluyorum. Yalnız, bu broşürü okuyanların veya okuyacak olanların, broşürde temas edilen olaylar ve işlerle ilgili olarak başka ve güvenilir kaynaklardan da bilgi edinerek, metinle gerçeği karşılaştırmaları ve ona göre hüküm vermeleri gerekir. Bu broşürün niteliği ve nasıl bir anlayışı ortaya koyduğu konusunda bir fikir edinebilmek için, bazı noktalarını hep birlikte gözden geçirelim:
Broşürün kapağındaki yazılardan sonra, metnin başlığında da şu sözler vardır:
“Kütülamare'nin kuşatıcısı, Bağdat'ın savunucusu, Yemen, Selmanpak, Batı Anadolu, Afyonkarahisar, Dumlupınar, İzmir Savaşları galibi ve İzmir fatihi.”
Nurettin Paşa'nın kendi kendine takındığı “kuşatıcı”, “galip”, “fatih” ünvanları hakkındaki görüşümü belirtmeyi daha sonraya bırakarak, broşürün metnine girelim. Paşa, Konyar adındaki Türk aşiretinden rahmetli Mareşal İbrahim Paşa'nın oğlu ve Hazret-i Peygamber soyundan gelen Ayan üyesi ve Şeyhü'l-Vükela (Osmanlı Devleti'nde nazırların en yaşlısına verilen ünvan) Bursalı merhum Rıza Efendi'nin torunlarından imiş... Bu bilgilere ve ifade biçimine göre Mehmet Nurettin Paşa hem Türk hem de Arap'tır.
Babası ve büyük babalarıyla da övünmektedir. Burada, babasının büyük adam olmasıyla övünen Bizans İmparatoru Theodosius'a babası ve anası Türk olan Attila’nın “ben de, büyük ve asil bir milletin evladıyım” dediğini hatırlatmadan geçemeyeceğim. Resmi okullardaki öğrenim dışında özel öğrenim de görmüş olan Nurettin Paşa 1893'te Harp Okulu çıkışlı olup Hassa Ordusu (İstanbul'da bulunan, Saray'ın ve şehrin korunması ile görevli ordu) Erkan-ı Harbiyesi'ne atanmış... Nurettin Paşa, kurmaylık tahsili yapmamış ve o sınıfa girmemiştir. Bu bakımdan ordu karargahına kurmay olarak atanamaz. Olsa olsa, bir asker! birliğe gönderilmeyip ordu kurmaylığında karargah emir subaylığı veya buna benzer bir görevle alıkonulmuş olabilir... Genç bir teğmen için, askerlik görevine buradan başlamak, elbette övünülecek bir başlangıç sayılmaz. Askeri bir birliğe tayin edilmek ve orada askerliğin disiplin ve güçlüklerine alışmak şarttır. Nurettin Paşa, 1887'de gönüllü olarak Türk-Yunan Harbi'ne katılmış ve Başkomutanlığa tayin edilen Gazi Osman Paşa'nın yaverliğine ve İstanbul'a dönüşünde hünkar yaverliğine, refakat subaylıklarına getirilmiş.
Bilindiği üzere, Gazi Osman Paşa, İstanbul'dan Selanik'e kadar gitmiş fakat savaş meydanına gitmeden Selanik'ten geri dönmüştür. Savaşa katılmamış bir komutanın yaverliğine ve ondan sonra da Sultan Hamid'in yaverliğine ve birtakım refakat subaylıklarına tayin edilmiş olmak, bilmem ki, ne dereceye kadar anlatılmaya ve övünülmeye değer görülebilir.
Nurettin Paşa, “sırasıyla yarbaylığa ve albaylığa yükseltilmiş ve 1908 yılı başlarında Selanik'te Üçüncü Ordu Kurmaybaşkanlığı Özel Şube Müdürlüğü'ne tayin” edilmiş... Nurettin Paşa'nın hangi sıra ile albaylığa kadar yükselmiş olduğu, Meşrutiyet'in ilanından sonra rütbesinin yeniden binbaşılığa indirilmiş olmasıyla anlaşılıyorsa da, Selanik'te, Üçüncü Ordu Kurmay Başkanlığı Özel Şube Müdürlüğü'ne tayinini anlamak güçtür.
Çünkü, benim de Kurmay Başkanlığı'nda bulunduğum bu orduda, denildiği gibi bir özel şube yoktu. Belki de ordu komutanı olan babası, oğlu için, özel ve gizli işlerle uğraşan bir özel şube kurmuş olacak...
Nurettin Paşa, Üçüncü Ordu Komutanı bulunan “babası Mareşal İbrahim Paşa ile Meşrutiyet inkılabının yapılmasına ve ihtilalin aşırılıktan uzak ölçülerle ve engelsiz olarak yürütülmesine hizmet ve yardımda bulunmuşlar...”
Hal tercümesi broşüründe, Nurettin Paşa'nın iki defa Sultan Hamit tarafından tutuklattırılıp sorguya çekildiği, bir defasında sürülmesine ve diğer bir defasında da askerlikten kovularak altı yıl hapsine karar verildiği ve fakat babasının, araya girip yalvarması üzerine kurtulduğu hikayesinden sonra... “İstanbul'dan bir yolunu bulup yine Rumeli'ye geçerek, 1908 Meşrutiyet inkılabının hazırlanmasına ve gerçekleştirilmesine diğer arkadaşlarıyla birlikte hizmet etmiştir” sözleri yazılıdır. Nurettin Paşa'nın gördüğü zulmü kısaca anlatmak gerekirse, diyebiliriz ki, Sultan Hamit, Nurettin Bey'e hürriyetçi düşüncelerinden dolayı kızdıkça, onu yarbaylığa, albaylığa yükselterek sırmasını artırır ve sevilip okşansın diye babasına teslim edermiş...