19 oya karşı 148 oyla İsmet Paşa Hükümeti güven oyu aldı. Bir kişi de çekimser kalmıştı. Efendiler, Meclis'te yenilmiş olanların gazeteci arkadaşları, bu sonucu elbette hiç beğenmediler. Daha küskün ve inatçı bir şekilde hücumlara geçtiler.
9 Kasım tarihli Vatan gazetesinin başmakalesi : "Bugünkü idare şekli, adına göre milli hakimiyetin en yüksek şekli olmuştur. Fakat hükûmetçilerin zihniyeti biraz kazılsa, hemen hiç değişmemiş olduğu görülür" ve : "Bugün gerici kelimesi yeniden sık sık kullanılır olmuştur" şeklinde tenkitlerle doludur.
10 Kasım tarihli Vatan'ın "Meydan Muharebesi'nin Neticesi" başlıklı başmakalesinde Timurlenk'in fil hikâyesi tekrarlandıktan sonra, Hükûmet'i düşürmeye çalışanların iyi hareket edemediklerinden yakınan şu düşünceler yer alıyordu : "Ankara'da ilk gensoru görüşmeleri başladığı zaman, ortada tenkitçi, azimli bir çoğunluk vardı." "Tenkitçiler bu durumu idare edemediler. 'Teşkilâtsız kimseler olarak teker teker tenkitlerde bulundular." "Teker teker yapılan tenkitler bile, sağlam ölçülerle yürütülemedi. Gensoru genelleşince, tatil zamanındaki not defterlerini açan olmadı. En keskin tenkitçiler bile, dillerinin altındakini söylemekten çekindiler.
Makale sahibi, duruma , politikacılık açısından bakarak, diyor ki : "Hükûmetçilerin mükemmel bir ayarlama ile ve başından sonuna kadar iyi düşünülmüş bir plânla hareket ettikleri görülür."
Burada, insanın makale sahibine şöyle bir soru soracağı geliyor :
Milletin kaderinin sorumluluğunu ellerine aldırmak istediğiniz kimseler, aylarca ve aylarca hazırlandıktan ve İstanbul'daki arkadaşlarıylada uzun boylu görüştükten sonra, sizin de belirttiğiniz gibi, dillerinin altındakini söylemekten çekinecek kadar kendilerine güvenemezlerse, topu topu on dokuz buçuk kişinin Meclis'teki hareketini birleştiremeyecek kadar güçsüz olurlarsa, bu kimselerin devletin başına geçmeye lâyık oldukları düşünülebilir mi?
Efendiler, Tanrı'nin "Mirsad-ı İbret" sütunundan da birkaç cümle okuyacağım. Bu sütunu dolduran yazar, bütün memleket Meclis'in genel görüşünü seyrettiriyor ve ona : "Eyvah! Bu da ötekiler gibi çıktı dedirtiyor."
Pusuya yatan bu yazar, kulağına şu sözlerin fısıldandığını da işitiyor : ".. Eski yıkıntılarla yapılan bir binadan ne umarsın ki!..." acaba, bu yazıları yazmış olan kimse, o gün gerçekten böyle mi duygulanmıştı? Yoksa, bu anlamsız sözleri, milleti bize karşı kışkırtmak için bile bile mi yazıyordu? İster öyle, ister böyle olsun, her ikiside doğru değildi. Bu türlü yazarlar Cumhuriyet'e kötülük etmişlerdir.
Efendiler, Tevhid-i Efkâr'ın da "Faydasız ve kıymetsiz bir Zafer" diye yazdığı yararsız ve değersiz yazıları devam ediyordu.