CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Ferit Paşa Kabinesi Çekilmelidir

Sözü ben sürdürdüm ve : " Kerim Paşa Hazretleri, meşru çalışmalarımızın ve ulusal tepkilerimizin artık daha fazla kötüye yorulmasına ve düzeltilmeye muhtaç görülmesine; hele bu düzeltme ve değiştirmeler içinde, suçluluğu ve hainliği ortaya çıkmış bir kabine üyelerinin meşru olmayan savunmalarının esas alındığını görmeye tahammülümüz yoktur. Biz, son durumu açıklayarak ulusun kesin isteğini arz ettik. Bilmem yinelenmesi gerekli midir? Siz sonuçlandırılması gerekli bu ulusal isteğe karşı, Ferit Paşa Kabinesi'nin, devletin en yüksek Sadrazamlık mevkiini hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız bu çabanız hiçbir yararlı sonuç veremeyeceği gibi siz kardeşimiz hakkındaki eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına yol açacağından kaygılanırım. Şimdi, Ferit Paşa, bir an bile yitirmeden konumunu bir namuslu kimseye bırakacaksa ve buna siz de inanıyorsanız, çözüm bekleyen hiçbir zorluk kalmamış demektir. Aksi takdirde aracılığınız, kalbinizin kırılmasından ve boşu boşuna yorgunluktan başka bir sonuç vermeyecektir. Ferit Paşa, konumunu korumayı sürdürürse kendisinin çok acı bir sonla karşılaşmasına yol açacaktır. En son ve en kesin söz şudur : Amacımız bu sarsılmaz gerçeği Padişahın bilgisine sunmaktır. Siz, ancak bu asil görevi yerine getirerek bugün yurt ve ulusun sizden beklediği dinsel ve ulusal görevi yapmış olursunuz."
Kerim Paşa, "Sözü uzatmamak elbette asıl amaçtır." diye başlayarak sözü gereğinden çok uzattı. Bu uzun sözler şu cümleyle son buldu : "Burada yurt için yaptığım şu girişim elbette Allah ve ulus katında bütün asilliğiyle bezenmiş olarak kalır ve işin gerçek sahibi olan her şeye kadir ulu Tanrı, ulus ve yurdun kurtuluşunu sağlayacak esasları orada bulunanlara böylece bağlayarak tamamlar. Ulu Tanrı zorlukları çözücüdür. Değerli gözlerinizden öperim. "
Yeniden yanıt verme sırası bana gece yarısından sonra saat 4.30'da geldi. Kerim Paşa'nın değindiği noktaları karşılıksız bırakamazdım. Ben de uzun düşünceler ileri sürdüm ve sonunda : "Öyleyse, dedim, bizim ve sizin gibi onur sahibi ve yurtsever kimselerin yapacakları girişimin amacı ne olmak gerekir? Yönetiminin her dakikasından ulus için, gelecekteki kaderimiz için, yeni bir felaket yolu hazırlamaktan başka bir sonuç beklenmeyen Ferit Paşa ile ulusun arasını bulmak olanaksızlığıyla uğraşmak mı, yoksa bir an önce bu meşru olmayan kabinenin yerine ulus ve ülkenin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek nitelikte yeni bir heyetin devlet işlerini üzerine alması gereğini Padişaha bildirmek üzere yol aramak mıdır? Lütfedip bu iki noktadan biri için evet ya da hayır biçiminde yanıt verirseniz, Tanrı ve ulus katında bütün asilliğiyle değerli kalacağına kuşku olmayan bu asil girişiminizin bizlerle ilgili yönünü tamamlamış olursunuz."
Kerim Paşa, istediğimiz kısa yanıta yine uzun bir yanıt verdi. Ancak bu uzun sözler arasında, bazı cümlelerle, bize padişahın aldatılmış olmayıp her şeyi bildiğini anlatıyordu. Kerim Paşa'nın bazı cümlelerinde şu sözler vardı : "Yüce Padişahlık katı kesin karar ve çözüm makamı olup meşru bir devlette bu yüksek makam, bütün ulus bireylerinin yöneleceği mihraptır. Anadolu'nun bütün dileklerinin Halife Hazretleri'ne duyurulduğu hakkında bana bilgi vermişlerdir. Öyleyse, ulus işlerinin yöneleceği ve dileklerinin kabul edileceği yüksek bir makam olan Padişahımız Efendimiz her şeyi bilmektedir."
Kerim Paşa, kendisine özgü cümlelerle devam ettiği görüşlerine şöylece son verdi : "Ulu Tanrı, nice yüksek nedenler yaratarak ve telkin ederek bu çözülmesi güç düğümü bütünüyle çözecektir. Elbette ki Tanrı'nın buyruğu güzeldir ve yakındır. Tanrı'nın eli bütün ellerden üstündür. Geleceğimiz, Tanrı'nın lütfuyla ulusça layık olduğumuz yücelikte uğurlu ve iyi olacaktır. İşte Kerim' in inancı budur aziz ruhum."
Bu kez Beyler, gece yarısından sonra saat 6.10'a gelmiş olmasına rağmen, üçüncü evrenin açılmasına ben neden oldum. Rahmetli Kerim Paşa'nın pek hoşlandığını bildiğim bir söylemle "Büyük Hazret" diye söze başladım :
"Ümmetin ve ulusun yüce mihrabı olduğu içindir ki ulusun dileklerini bildirme yolunu bulma girişiminden geri durmadık. Yalnız, sizi büyük bir yanlışlıktan kurtarmak amacıyla arz edelim ki Anadolu'nun bütün dileklerinin Halifeye duyurulduğu hususundaki sözlere, ulusun daha, kesin bir güveni yoktur. Çünkü, ulus bilmektedir ki Padişah, hainlikleri ortaya çıkmış birkaç kişiyi ulusa tercih buyurmazlar."
Kerim Paşa'nın değinmiş olduğu noktalara yanıt verirken şunları da söyledim : "Pek güzel ve yakın olan Tanrı buyruğunun yerine gelmesiyle bahtsız ve zalimliğe uğramış asil ulusumuzun kurtuluşa ve huzura kavuşmasını yüce Tanrı'nın denizler kadar engin olan koruyuculuğundan umutla diler ve ufukları hep inatçı bir dumanla sarılı olan İstanbul'daki bazı kimselerin gerçeği görmemek için aşağılıkça direnen duygularının eriyip kaybolmasını bekleriz. Ulusun asil ruhu da işte böylesine duygularla doludur. Yalnız yinelememe izninizi rica ederim ki evet ya da hayır biçiminde karşılık verilmesini istirham ettiğimiz sorular ne yazık ki karşılıksız bırakılmıştır. Azizim, Tanrı'nın eli bütün ellerden üstündür. Ancak bununla birlikte güçlükleri yenmeye ve sorunları çözmeye girişenlerin kesinleşmiş bir hedefi olmak gerekti. Ulus, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirecektir ve buyurduğunuz gibi ulusça elde edeceklerimiz iyi ve uğurlu olacaktır. Lütufkar dualarınızın eksik edilmemesini rica ederim. Çaba bizden, yardım ve kolaylık ölümsüz Tanrı'dandır."
Mustafa Kemal

Artık Kerim Paşa'nın yorulduğu anlaşılıyordu. "Son iki sözüm ruhum." diyerek ulusal davanın ilkelerini üstün tutmak ve korumak koşuluyla, içten gelen dileklerin sayılıp döküldüğünü ve Tanrı'nın eli yüce ayetinin, Tanrı tarafından iyilikle kabul buyurulması için kullanılmış olduğunu söyledikten sonra "Allaha ısmarladık. Yine görüşeceğiz." diyerek çekilmek istedi. Bırakmadık!
Son sözü biz söylemek istedik ve dedik ki : "Kardeşimizin hatrında kalsın diye son bir cümle arz ediyorum : Ulus güçlü, her şeyi kavramış ve tuttuğu yolda kesin kararlıdır. Ulusal Mücadele hızlı bir gelişme izlemektedir. Yüce ve şevketli Padişahımız Efendimiz'in lütuflarının ve sevgilerinin bir belirtisi olmak üzere karar vermelerinin ve soruna çözüm getirmelerinin zamanıdır."
Beyler, bundan sonra Ferit Paşa Kabinesi ancak üç gün dayanabilmiştir.
Kendisiyle görüşemediğim dostum rahmetli Kerim Paşa'nın bazı kimselere söylediğine göre, bu görüşmemizi olduğu gibi Padişah'a göstermeyi başarmış ve bunun üzerine direnme gücü kırılmış.
Kerim Paşa'nın Kara Vasıf Bey'e yazmış olduğu 8 Kasım 1919 tarihli mektubunda da buna işaret edilmiştir. Rahmetlinin bu mektubunda şu satırlar vardır : "Eski Sadrazam en son yapılan görüşme, bunun yol açtığı sürekli etki ve ciddi tartışılar sonunda, çekilmek gerektiğine inanarak ve bütün direnme gücü kaybolarak istifasını sundu... İşte sessiz sedasız, yurt için çalışan ve tek başına benim tertemiz çabasıyla başarılan büyük olay budur.
Dikkate almak gerekir ki bu yazıları ben yazmıştım. Eski Sadrazam ile Padişahımız Efendimiz Hazretleri, bütün bu görüşmelerin sonuçlarını öğrendikten sonra, dayandıkları sağlam temeller karşısında kararlarını vermişlerdir. Yapılan girişimin ve yazılan yazıların ne dereceye kadar önemli noktaları içine aldığı ve nasıl bir dürüst vicdan ve keskin görüşle, yaşanan gerçeklerin kağıda geçirildiği, elbette Tanrı katında ve ulusun tarihsel değerlendirmesine asillikle bezenmiş bir değer olarak kalacaktır. .
Beni, bütün bunları sayıp dökmeye yönelten gerekçeler, geride kalmış olayları gerçek yüzleriyle ortaya koymaktır. Rahmetli Kerim Paşa mektubunun sonunda, "Bu kağıdımın bir kopyasını Temsil Heyeti'ne göndermek lütfunu esirgemezseniz büyük gerçeklerin tam olarak ve birlikte yayınlanmasına yardım etmiş olursunuz." demiş. Oysa bana mektubun kopyası değil aslı gönderilmişti. Bu mektubu da yayınlanacak belgeler arasına koyacağım.
Beyler, bu görüşmenin yapıldığı gecenin ertesinde, yani 28 Eylül günü, görüşme özeti bütün kolordulara şifreyle bildirildi.