CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Abdulkerim Paşa'nın Aracılıkları

Beyler, Eylülün 25'inci günü akşamı, Ankara'da bulunan Kolordu Komutan Vekili Mahmut Bey'den aldığım bir şifreli telgrafta şunlar bildiriliyordu :
Bu gece İstanbul telgrafhanesinden Fuat Paşa'yı telgraf başına istediler. Dahiliye Nazırlığı'nın valilik şifresiyle bir şifre yazdırdılar. Bunun özeti : Yurdun kurtulması yalnız Padişahın bildirisindeki en doğru yol göstermelere uygun hareket etmekle kolaylaşacaktır. Ulusal Mücadele, uygarlık dünyasına iğrenç hedefler gibi yansıtıldı. Hükümet ile ulus arasındaki ayrılık yabancıların işe karışmasına yol açacaktır. Konferans, bizim hakkımızda karar verirken bu anlaşmazlık iyilik ve kurtuluş belirtisi olmayacaktır. Sonuç olarak, hareketin önderleriyle görüşmek üzere, sizlerle, bildirilecek yerde buluşma bir oldu bitti biçimine sokularak, zamanın darlığı dolayısıyla hemen yanıt beklenmektedir. Görüş ayrılıklarına saygılı davranılacağını, kişiye ve onura dokunulmayacağını abartmalı bir şekilde ekliyor. Telgrafı yazan kişi, Genelkurmay Tuğgenerallerinden Abdülkerim Paşa'dır. Bu telgrafa Ticaret ve Ziraat Nazırı Hadi Paşa aracılığıyla ve aynı şifreyle yanıt beklemektedir. Adı geçenin, böyle bir hileye başvurarak, müracaatın bizden geldiğini ilan etme ve yayma amacı güttüğü anlaşılıyor. Telgraf başında beklediklerinden bir an önce, kabul edilip edilmeyeceğiyle ne yanıt verileceğinin bildirilmesi istenmektedir. (Ali Fuat Paşa Hazretleri'ne de yazılmıştır.)
Mahmut Bey'e aynı gün saat 19.00'dan sonra makine başında verdiğim telgrafta şunları bildirdim : "Kerim ve Hadi Paşa'lara, Fuat Paşa'nın Ankara'da olmadığını ve meşgul bulunduğunu, ancak görüşmek istedikleri takdirde, Sivas'ta bulunan Temsil Heyeti ve bu Heyet içinde bulunan Mustafa Kemal Paşa'yla istedikleri biçimde görüşmenin olanaklı olduğunu bildirirsiniz, (onlar görüşme isteğindeyseler) diye kaydettirirken dikkatli bulunmak gerekir."
Mahmut Bey, Kerim Paşa'nın Ankara'ya çektiği telgrafı aynen bize de yazdı. İçindekiler aşağı yukarı Mahmut Bey'in özetledikleriydi.
Beyler, İstanbul Hükümeti'yle haberleşmeyi kesişimizin on beşinci günündeyiz. Ulusal karara karşı muhalif duruma geçen bazı yerler, ister istemez ulusal akıma uymaya mecbur edildi. İstanbul'a, her gün bütün ülkeden, hükümetin düşürülmesi isteğiyle ilgili telgraflar yağdırılmaya başladı. İtilaf Devletleri'nin Anadolu da dolaşan subay ve memurları, her yerde açıktan açığa, Ulusal Mücadele'ye karşı yansız olduklarını ve ülkenin iç durumuna karışmadıklarını söylemeye başladılar. Bu durum karşısında, Padişah ve Ferit Paşa'nın, artık Ulusal Mücadele önderleriyle uzlaşmaktan başka çıkar yol kalmadığını hesaba katarak ancak, herhalde mevkilerini de korumak koşuluyla, bir uzlaşma yolu olabilecek olanaklar araştırmaya başladıkları kanısına varmak yanlış olmaz inancındayım.
Beyler, adı geçen rahmetli Abdülkerim Paşa, benim çok eski bir arkadaşımdı. Pek namuslu, gayretli, temiz kalpli bir yurtseverdi. Selanik'te, ben Kolağası o Binbaşı olarak aynı büroda çalışmış, yıllarca özel arkadaşlık etmiştik. Rahmetlinin tavır ve durumundan bir tarikata bağlı olduğu anlaşılıyordu. Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Ancak herhangi bir şeyhe bağlılığını bilen yoktur. Çünkü kendisini inançları ve vicdani değerlendirmelerinde taşıdığı manevi derece bakımından Hazret-i Evvel, Büyük hazret olarak kabul eder, kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendince, karşısındakinde gördüğü yeteneğe uygun hazret, kutup gibi makamlar verirdi. Bana "Kutbu'l-Akdab" derdi. Şimdi açıklayacağım görüşmemizde de bu noktalara rastlayacağız. Kerim Paşa'nın, kendine özgü bir konuşma ve yazma biçimi vardı. Kerim Paşa, çok samimi ve zamanında kendisine büyük ün kazandıran yüksek bir söz söyleme gücüyle konuşur ve öyle yazardı. Kendisinde, inandırma güç ve erki olduğu da sanılır ve öyle kabul edilirdi. Bizim Selanik'te bulunduğumuz sıralarda, orada Ordu Komutanlığı ve Ordu Müfettişliğiyle bulunmuş olan Hadi Paşa, Kerim Paşa'yı açıkladığım niteliklerle dostlar arasında sayılır ve sevilir bir kimse olarak tanımıştı. İşte Ferit Paşa'nın kabine arkadaşı Hadi Paşa, sıkışmış olan Padişah'ın ve Ferit Paşa'nın pek elverişli bir yolla imdadına yetişmek istiyordu. Kerim Paşa, Ali Fuat Paşa'yı da Selanik'ten tanıyordu.
Beyler, 27/28 Eylül 1919 gecesi, gece yarısına bir saat kala telgraf başında, Kerim Paşa'yla karşı karşıya geldik. İki taraf birbirini şu sözlerle tanıdı :
Sivas- Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. Kerim Paşa'ya söyleyiniz, buyursunlar diyorlar.
İstanbul- Siz, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum?
Ben- Evet, sayın Kerim Paşa Hazretleri, dedikten sonra :
Kerim Paşa- "Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne" adresini yazdırdı ve "Paşa'ya söyleyiniz anlar; Hazret-i Evvel karşınızdadır." sözlerini bir çeşit parola gibi ekledi. Kerim Paşa : "Sizin sağlığınız iyidir inşallah kardeşim." diye başladı.
Kerim Paşa'nın İstanbul Hükümeti'nce kalbinin temizliğinden ve ahlakının güzelliğinden yararlanılarak nasıl aldatıldığını anlamak için sözlerinin başlangıcını kendisine olduğu gibi yineleteceğim. Rahmetli Kerim Paşa şöyle sürdürdü :
"Yurdun iyiliği için büyük yurtsever kardeşimle ve sayın temsilci kardeşlerimle görüşmek isterim. Ayağınız toprağına ulaştırılmak üzere Ali Fuat Paşa aracılığıyla bir telgraf göndermiştim. İşte, sizin eline ulaşan o telgraftaki esaslar üzerinde inşallah sevindirici bir çözüm buluruz. Ülkenin geçirmekte olduğu nazik ve pek önemli karışık devreyi Allah'ın lütfuyla kolayca aydınlığa çıkartırız. Bunun için de Allah'ın keremi ve nurdan yaratılmış kurtarıcı emellerinizin gönül mürşidiyle bu konuda önemli şeyler konuşarak, yurt için olan dileklerimizi birleştirelim değil mi? Pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim! Ne buyurursunuz, ruhum? Yere batasıca kötü niyetlilerin bu güzel ülkemiz üzerindeki iftiralarına ve açıktan açığa kötülük yapmalarına engel olalım, onları umutlarının pusularında kötürüm ve cansız olarak bırakalım, Yalnız hükümetle ulusun sırf yurdun kurtuluşuyla ilgili hizmetlerini ve işlerini birleştirelim. Çünkü ortak ve yüce hedef aslında hep birdir. Yurt düşüncesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, uygarlık dünyası karşında aziz topraklarımızın korunmasıyla ilgili en büyük yurtseverlik olduğunu bir kere daha belirtmek üzere içinde bulunduğumuz durumun güçlüklerini yok edelim ve buna bir çare bulmak için de bu aziz kardeşiniz ile görüşmeye başlayalım, bekliyorum kardeşim. Bu girişimim hakkında, hükümetin geniş ölçüde iyi niyet gösterdiğini eklerim, ruhum!"
Beyler, Kerim Paşa'yla 27/28 Eylül, gece yarısından önce saat 23.00'te başlayan bu görüşmemiz, sabah saat 07.30'a kadar tam sekiz buçuk saat sürdü. Üç ana noktaya ayrılabilen bu görüşmemiz, yazıda esercedit denilen büyük tabaka kağıtlardan yirmi beş sayfayı doldurdu. Bunların hepsini burada okuyarak sabrınızı kötüye kullanmaktan korkarım. Rahmetli Kerim Paşa'nın, sağlam görüşlere ve kendi inancına ters düşmesine karşın ne yazık ki güçlü bir mantığa da dayanmayan bu tatlı sözlerinin ve tantanalı cümlelerinin okunup dinlenebilmesi için yayınlayacağım belgeler arasında bu konuşmaya da olduğu gibi yer vereceğim. Yalnız, bu görüşmede her iki tarafın güttükleri hedef ve dayandıkları temel noktalara ilişkin, özellikle sonucu bakımından, kısa bir fikir verebilmek için izin buyurursanız bu noktaların her birine bir parça değineceğim.
Kerim Paşa'nın bilginize sunduğum ilk telgrafına karşılık verirken biraz da onun tarz ve üslubuna uymuş olduğum görülecektir.
Yanıtımda, ben de böyle başladım :
"Kerim Paşa Hazretleri'ne "Kutbü'l Akdâb" deyiniz, anlar." diye başladıktan sonra "Şimdi yanıt veriyorum." dedim.
"Pek sayın ve temiz kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri'ne. Tanrı'ya şükürler olsun, sağlığım yerindedir. Büyük ve soylu ulusumuzun meşru haklarının bilincine varmış, onu korumaya ve savunmaya bütün varlığıyla girişmiş olduğunu görmekle pek mutluyum. Karşılıklı görüş belirtmek hususunda gösterilen isteğe içten gelerek teşekkür ederiz. Fuat Paşa aracılığıyla çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz. Dayanak noktası olarak kabul buyurulan bildiride ileri sürülen hususların, Ferit Paşa ve arkadaşlarına karşı yöneltilmiş bir haykırış ve çıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve incelemeyle anlaşılacak açıklıktadır. Padişahın yüreğini derin üzüntülere boğan durum ve davranışlar, ulusumuzca değil Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları olan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve Konya Valisi Cemal Bey'ce işlenen kötülüklerle ortaya konmuştur.
Malatya'daki ihanet girişimi, Çorum'daki haince düzen, Konya'daki kanlı girişim içyüzleriyle bilginize ulaşmış değilse sizi bir çözüm başlangıcı olarak düşündüğünüz noktadaki isabetsizlikten dolayı mazur görürüz. Yabancıların görüşlerinin lehimize döndüğü tümüyle doğrudur. Ancak bu dönüş, hiçbir zaman Ferit Paşa Hükümeti'nin güttüğü siyasetin sonucu değildir. Bu sonuç, ulusumuzun varlığını göstermek ve kanıtlamak için kendi kendine girişmiş olduğu kararlı girişiminin eseridir. İşte bu konuda Zâtışâhâne'yi aldatıyorlar. Kurtuluş çaresi ve yaşama ilkesi ancak ve ancak Kuvayı Milliye'nin önderliğinin benimsenmesinde ve ulusal iradenin egemen olmasındadır. Bu sağlam ve meşru temelden en küçük bir sapma, Tanrı korusun, devlet, ulus ve yurdumuz için pek acı bir yıkım getirir.
Ulusumuzun soylu mücadelesini kötüye yormaktan ve çevreye öyle tanıtmaktan geri durmayan kötü niyetli aşağılık kimselerin çok olduğu bir gerçektir. Ancak asıl derin bir acımayla karşılanacak olan husus, bu kötülükten başka bir şey düşünmeyenlerin başında, sonsuzluğa kadar yaşayacak olan devletimizin Sadrazamı Ferit Paşa'yla Nazırlık mevkilerini tutan Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamlarının yer almış bulunmasıdır. Ülkemize takım takım Bolşeviklerin girdiğini ve Ulusal Mücadele'nin bir Bolşevik, mücadelesi olduğunu resmi olarak ilan eden ve yayan bu bahtsızlardır. Soylu ve temiz Ulusal Mücadele'mizin, İttihatçıların son çırpınışları ve kanlı hareketleri olduğunu ve onların parasıyla yürütüldüğünü resmen ve açıktan açığa bütün dünyaya ve yabancı gazetecilere söyleyen bu gafillerdir. Anadolu'da karışıklık olduğunu basın yoluyla resmen ilan eden ve Ateşkes Antlaşması'nın özel maddesine göre aziz yurdumuzu düşman işgaline uğratmak isteyen bu cahillerdir. Malatya'nın Müslüman halkı ile Sivas'ın Müslüman halkını birbirleriyle boğazlaşmaya sürüklemek isteyenler bu zavallılardır. Ulusal Mücadele'nin önüne geçeceğim diye Sivas'ın ve ulusal duyarlığın görüldüğü her yerin yabancılarca işgalini isteyen bu hainlerdir.
Bununla birlikte, bizim en yüce hedefimiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi, kötü niyetlilerin bu güzel ülkede yönelttikleri iftiraları ve açıktan açığa yürüttükleri melunlukları kırmak ve onları kendi umutlarının pusularında körkötürüm ve cansız düşürmek, devlet ile ulusun etkinliğini sırf yurdun kurtuluşuyla ilgili noktada birleştirmektir. Yüce Tanrı'ya şükürler olsun, bu hedefin gerçekleştirilmesinde, artık ulusumuz her türlü kötü niyet belirtilerini kırmış, bütün kahramanlığıyla dönüşü olmayan kesin adımlarını atmıştır. Yabancılar bile, ulusun yaygın gücünü ve kesin kararını, buna karşılık İstanbul Hükümeti'nin ne kadar soysuz ve ulusla ilgisi bulunmayan aciz bir heyet olduğunu iyice anlamıştır. Merzifon'u boşalttılar. Samsun'u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve Ulusal Mücadele'mize karşı yansız kalacaklarını söylüyorlar. İşte ulusal girişimlerimizin, bağımsızlığımızı güvence altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur. Ulusal akım, İstanbul'da Kanun-ı Esasi hükümlerine uyulmasını sağlamakla sonuca ulaşacaktır.
Şimdiki hükümetin, geniş ölçüde bir iyi niyete sahip olduğunu sanmanın doğru olmadığını arz etmeme izin buyurmanızı rica ederim. Ben, daha Erzurum'dayken Ferit Paşa' ya gerçeği ve durumu açıklayarak, ulusun güç ve iradesine karşı çıkacak hiçbir güç kalmadığını yazmış; kendisini, karşı koyma ve engelleme yolunda devam etmemesi gereğiyle uyarmıştım. Bu gafil kişi, buna yanıt vermediği gibi, ulusal akımın birkaç kişinin körüklemesinin eseri olduğunu da ilan etti. Çıkar hırsıyla bilgisizlik gaflet ve körlüğüyle iki yanı da idare ederek mevkilerini koruyabilecekleri biçiminde boş bir sanı içinde bulunan birkaç valinin aldatıcı raporlarını benim tertemiz ve yurtseverce uyarılarımdan daha üstün tuttu. Bugün, her türlü kötülük, hainlik, beceriksizlik ve zavallılık durumunda kaldıktan ve ulus da bütün olup bitenlerin içyüzünü tam bir açıklıkla kavradıktan sonra, bize düşen görev, hemen ulusal davayı benimseyecek yeni bir kabinenin iş başına gelmesini sağlamaktır. Şimdiki kabinenin kişileri ve yaşamları bakımından herhangi bir çekinceleri varsa bugün için bu gibi şeylerle uğraşma tenezzülünden pek yüksek olan ulusumuz adına kendilerine istedikleri söz ve güvenceyi vermeyi de ulusumuzun çıkarı açısından gerekli sayarız. Ancak tuttukları yanlış yolda inatla direnmeyi sürdürecek olurlarsa bundan doğacak sonuçların sorumluluğu kendilerine ait olacaktır.
İşte yapılan bu iyi niyetli girişim dolayısıyla, durumu bir kez daha ve son olarak, soylu siz gibi yüreği gerçekten de yurt ve ulus sevgisi, Padişaha sevgi ve bağlılıkla dolu olan ve kardeşlik anılarını daima saygıyla taşımakta olduğum siz kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri'yle de bildirmiş olmak, bizim için her türlü vicdan huzurunun daha da sağlamlaşmasına vesile olmuştur."
Beyler, buraya kadar söylediklerim bir tek maddenin özetidir. Bundan sonra gelen maddede :
"Ulusal Mücadele bütün genişliğiyle İstanbul'a doğru ilerlemektedir. Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir. Siz de bu bilgileri işleyip aydınlanınız dedikten sonra, o günlerde yapılmış olan başarılı hareketlerin raporlarını özetleyerek açıkladım ve artık bütün bu hareketleri durdurmak yalnız ve ancak bir tek şeye bağlıdır. O da kabine başkanlığının ulusal davayı bütün anlamıyla benimseyecek bir kimseye verilmesi ve o kimsenin de bu ulusal davayı kavrayarak ona göre önlem almaya girişmesidir." dedim.
"Bütün bu söylenenler karşısında siz kardeşimin de bir düşünceleri varsa lütfen bildirmenizi rica ederim." cümlesinden sonra, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal" diye imzamı koydum.
Bundan sonra Kerim Paşa : "Önce, sizle birlikte olan sayın zevatın hepsine selam ve saygılarımızı arz etmek ve duyurmak lütfunda bulunmanızı rica ederim." girişiyle görüşmemizin ikinci noktasına geçtiler. Kerim Paşa devam etti :
"Başladığım kısa konuşmanın bütün evrelerini siz anlattınız. İşin çözüme götürülmesi bakımından iki yerde isabet gösterilmediğini söyleyerek mazur görüleceğimi belirttiniz. Gerçi bütün durumlar ve çeşitli bölgelerdeki olaylar bilinmedikçe, bir konuda hakemlik etmek zorsa da ülkeyle ilgili bir işin çözüme bağlanmasında bize ışık tutan, tertemiz yurt kaygısı olduğundan, dayanağımız sağlam ve açıktır. Yurdun yazgısına karar verileceği şu sıralarda, tek vücut olarak birleşmiş bir ulus ve hükümetin göreceği işi göz önünde bulundurarak, bunun kolaylıkla bir çözüme ulaşması dileğimi arz etmek isterdim. Padişahın hareket noktası olarak aldığıma işaret buyurduğunuz bildirisini anlamakta benim yanılmış olması olanaklıdır. Yalnız, izin ediniz de, asıl işlerin çözümünde en büyük dayanak sayılan bu yüksek bildirideki toplayıcı yönleri açıklayarak Padişah'ın sözlerinin neleri içine almış olduğunu belirteyim. Ben sanıyorum ki Padişahımız..."
Ben, derhal Kerim Paşa'nın devam etmesine fırsat vermeden Şunu yazdırdım :
- Kerim Paşa Hazretleri, gereğinden çok açıklama yapmak her ikimizi de asıl hedeften uzaklaştırabilir. Bir de Padişahın bildirisinin yorumlarıyla çokça uğraşmanın yararı yoktur. Rica ederim asıl konu üzerinde görüşelim.
Kerim Paşa yanıt verdi:
- Asıl konu üzerinde görüşeceğiz. İzin buyurursanız devam edelim efendim.
Ben- Rica ederim en son söz ve öneri üzerinde anlaşalım, dedim. Kerim Paşa- Evet, oraya geleceğiz efendim.